Küresel bir salgın ortasında olunmasına rağmen iklim değişikliği kaygılarının ilk sırada yer aldığına dikkat çeken Seul Ulusal Üniversitesi Nükleer Termal-Hidrolik Mühendisliği Laboratuvarından Nükleer Enerji Yüksek Mühendisi Erol Biçer, “Büyük bir çoğunluk endişeli ama buna rağmen çoğu insan nükleer enerjinin bu konuda bir çözüm olabileceğinin farkında bile değil” dedi.
Dünyadaki tüm ülkeleri etkileyen küresel salgının yanında, iklim değişikliği de küresel acil sorunların başında geliyor. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ile Oxford Üniversitesinin yaptığı kapsamlı bir ankete göre, 50 ülkede nüfusun yaklaşık üçte ikisi, iklim değişikliği için harekete geçilmesini istiyor. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ise “Geri dönüşü olmayan noktaya çok yakınız” uyarısında bulunuyor.
“Salgını bitirmek iklim değişikliği sorununu çözmekten çok çok daha kolay” sözleri ise ABD’li iş insanı Bill Gates’e ait. Covid-19’dan önce küresel bir salgın olabileceği konusunda da öngörülerini dile getiren Gates, “İklim hakkında bilinmesi gereken iki sayı var; ‘elli bir milyar ve sıfır’. 51 milyon ton sera gazı, dünyanın yıllık olarak atmosfere saldığı miktar. Sıfır ise ulaşmamız gerek rakam” diyor.
Net sıfır hedefi, fosil emisyonlarını tamamen ortadan kaldırmayı ve tüm enerji ihtiyaçlarının çok düşük karbon seçenekleriyle karşılanmasının yollarını bulmayı gerektiriyor. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) ve Dünya Nükleer Birliği (WNA) gibi kuruluşlar ise nükleer enerji olmadan net sıfır hedefinin gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığını belirtiyor.
Hak ettiği saygıyı görecek mi?
Nükleer enerji, küresel düşük karbonlu elektrik üretiminin yaklaşık üçte birini oluşturuyor. Dünyayı net sıfıra götürecek bir yol için nükleer enerjinin tam potansiyeline ulaşması gerekiyor. İklim değişikliğine karşı savaştaki rolü, sürdürülebilir ve güvenilir şekilde elektrik üretimi ve enerji bağımsızlığı sağlaması, temiz havaya katkısı, ekonomik ve sosyal refaha katkıları ile dikkat çeken nükleer enerjinin şu anda yaklaşık yüzde 1’i elektrik dışı uygulamalar için kullanılıyor. Hidrojen üretmek, deniz suyunu tuzdan arındırmak ve binaları ısıtmak için nükleer enerjinin kullanılması ise iklim krizinin çözümünde nükleerin rolünü daha öteye taşıyacağını gösteriyor. Buna rağmen nükleer enerjinin hak ettiği saygıyı elde etmek için mücadele etmesi ‘ironik’ bulunuyor.
“Bilinmezden gelen korku, nükleer büyümenin önündeki ana engellerden biri”
Seul Ulusal Üniversitesi Nükleer Termal-Hidrolik Mühendisliği Laboratuvarından Nükleer Enerji Yüksek Mühendisi Erol Biçer’e göre, nükleer enerjinin toplumdaki kabulünün istenilen düzeye gelmemiş olmasının arkasında, “bilinmezden gelen korku” yatıyor. Biçer’e göre bu korku, nükleer büyümenin önündeki ana engellerden biri. Toplumun nükleer enerjiye olan yaklaşımının eğitim ve kültür seviyesine göre değişiklik gösterdiğini hatırlatan Biçer, anketlerin nükleer hakkında olumsuz görüşe sahip olan kişilerin radyasyon konusundaki efsanelere inanan kesim olduğunu açıkça ortaya koyduğunu belirtti. Biçer, Akkuyu Nükleer Santrali ile ilk nükleer enerji santraline sahip olmak için gün sayan Türkiye’de de nükleer enerji ve etkileri konusunda çok fazla bilgi kirliliği, ön yargı ve şehir efsanesinin söz konusu olduğunu vurguladı.
“Nötr grup, nükleerin pozitif algısında çok büyük rol oynayabilir”
Biçer, nükleer enerjiye karşı olan insanlardaki bilgi eksikliklerinin hemen fark edebileceğini ifade ederek, ‘ben nükleer enerjiden elektik üretimine karşıyım’ yerine ‘ben nükleer enerjiye karşıyım’ cümlesinin daha sık duyulduğunu söyledi. Biçer, “Bu da aslında insanların ne kadar az bilgilendirildiklerini ve popüler kültürün etkisiyle nükleerin sadece radyasyon yayan ve hastalık yapan bir olgu olduğunu düşündüklerini gösteriyor. Nükleer enerjinin kabulü konusunda yapılan anketlere bakıldığında neredeyse simetrik bir normal dağılım (Gauss Fonksiyonu) görülüyor. Kesinlikle karşı çıkanlar ve tamamen destek olanlar genellikle aynı seviyelerde dağılımın azınlık kısımlarını oluştururken, normal şekilde destekleyenler ve karşı olanlar grafiğin artan ve azalan kısımlarında yer alıyorlar. Nükleer enerjinin toplumlardaki kabul edilebilirliğinin en kilit noktası ise bu grafiğin tepe noktasında yer alan ve nükleer enerjiyi desteklemeyen ancak karşı da olmayan kısımdan oluşuyor. Nötr görüşe sahip olan bu geniş kitle, verilecek doğru ve güvenilir bilgiler sayesinde nükleerin pozitif algısında çok büyük rol oynayabilir” dedi.
“Nükleer enerjiye desteğin en yüksek olduğu yerler nükleer santrallerin bulunduğu bölgeler”
“Nükleer enerjinin gerçek potansiyeline ulaşması için yeniden odaklanmanın ve çıtayı daha da yükseğe koymanın zamanı geldi” diyen Biçer, insanların en çok önemsedikleri sorunları çözme potansiyeline sahip bir teknoloji hakkında doğru bilgilendirme yapılması gerektiğini kaydetti. Biçer, “Nükleer hakkında konuşmalarımızı değiştirmekle işe başlamalıyız. Sadece ‘nükleer enerji güvenli’ demek yerine nükleer enerjinin topluma olan katkısının büyüklüğünü ve muadillerine göre faydalarını anlatmalıyız. Radyasyon ve kullanılmış yakıt konseptlerinin aslında ne anlama geldiğini kolay ve güncel yöntemlerle açıklamamız da önemli. Nükleer enerjinin ikinci en büyük düşük karbonlu elektrik kaynağı olduğu çoğunluğun farkında bile olmadığı bir gerçek. Dünyanın geleceğinde kritik bir rolü var ve halkın nükleer enerjiyi anladıkça onu daha çok desteklediğini biliyoruz. Nükleer enerjiye desteğin en yüksek olduğu yerler nükleer santrallerin bulunduğu bölgeler. Rusya’da 2019 yılında nükleer santrallere yakın 60 şehirde 10 bin kişi üzerinde araştırmada ankete katılanların yarısından fazlasının nükleer santrali büyük bir avantaj olarak kabul ettikleri gözlendi. Mersin’de inşaatı devam eden Akkuyu Nükleer Santralinin referans santrali olan Novovoronej NGS’nin bulunduğu Voronej bölgesinde destek oranı ise yüzde 75 olarak belirlendi. Fransa’da 2019 yılında nükleer enerji algısı için yapılan ankete göre, Fransız halkının yüzde 69’u nükleer enerjinin sera gazı üretimine ve iklim değişikliğine katkıda bulunduğunu, Fransa’daki düşük karbonlu enerjinin bir numaralı kaynağı olduğunu düşünüyor. Nükleer geri dönüşüm ve yeniden işleme tesisi bulunan La Hague yakınlarında ikamet edenlerin yüzde 71’i, nükleer santrallerin bulunduğu Tricastin / Melox çevresinde ikamet edenlerin yüzde 62’si nükleer hakkında olumlu bir görüşe sahip, istihdam ve ekonomik katkısı hakkında daha fazla bilgi sahibi. La Hague’de yüzde 77’si, Tricastin / Melox’da yaşayanların yüzde 68’i ise tesislerin güvenliğinden emin. Ancak dünyanın pek çok yerinde hala birçok yanlış anlamayla karşı karşıyayız. İnsanların nükleer enerji algısında filmler, TV veya kurgusal kitaplar gibi popüler kültür kaynakları rol oynuyor” diye konuştu.
“Çoğu insan nükleer enerjinin iklim değişikliğine çözüm olabileceğinin farkında bile değil”
Biçer, küresel bir salgın ortasında olunmasına rağmen iklim değişikliği kaygılarının ilk sırada yer almasıyla ilgili olarak da “Büyük bir çoğunluk endişeli ama buna rağmen çoğu insan nükleer enerjinin bu konuda bir çözüm olabileceğinin farkında bile değil. Nükleer endüstri ön yargıları kırmak için iyi niyetle, şeffaf biçimde bu teknolojinin ne kadar güvenli olduğunu, insanların neden endişelenmemeleri gerektiğini anlattıkça, insanlar psikolojik olarak ‘endişelenecek bir şey olması gerektiğini’ düşünüyorlar. Nükleer enerjinin getirdiği önemli faydalara, çevreye katkılarına, dünyanın enerji ihtiyacı için güvenilir, ekonomik, düşük karbonlu yüksek kapasiteli elektrik üreten, çok sayıda yüksek kaliteli iş ve istihdam sağlayan, sürdürebilir kalkınma için önemli bir enerji kaynağı olma özelliğine odaklanılmalı” ifadelerini kullandı.
“Bilime inananlar değiştirecek”
İnsanların yenilenebilir enerji fikrini sevdiklerini, iklim değişikliğine çözüm olarak güçlü bir şekilde desteklediklerini kaydeden Biçer, nükleer atık hakkında soru sormanın, nükleer enerjiyle ilgili endişeleri dile getirmenin yaygın olduğuna, ancak yenilenebilir kaynaklardan bahsederken bu soruların hiç sorulmadığına dikkat çekti. Biçer, “Güneş atığı, yenilenebilir enerji için arazi kullanımı, hava koşullarına bağlı üretim, henüz mevcut olmayan depolama çözümleri gibi sorular genel olarak sorulmuyor. Ön yargılarla oluşan endişeleri, şüpheleri sorgulamak daha kolay bir yöntem. Bir enerji kaynağı ile ilgili pozitif bir algı varsa zorluklarını kimse duymak bile istemiyor. Nükleer enerjinin yenilenebilir enerji ile birlikte temiz enerji karmasının en büyük gücü olduğu daha fazla kabul edildikçe, düşük karbonlu enerji seçeneği olarak nükleerin potansiyeli daha iyi anlaşıldıkça destek artıyor. Nükleere destek konusunda olumlu değişim de var. Özellikle yeni nesil genç insanlar bu konuda yeni bakış açıları da getiriyor. Destekleyen çevrecilerin sayısı artıyor, pro nükleer gösterileri yapılıyor. Sadece 2020 Eylül ayı boyunca Avustralya’dan Arjantin’e, İngiltere’den Kanada’ya, Almanya’dan Amerika Birleşik Devletleri’ne, Finlandiya’dan Tayvan’a, Belçika’dan Sudan’a ve Hollanda’dan Güney Kore’ye kadar dünyanın farklı ülkelerinde 40’tan fazla şehirde tren istasyonlarında, parklarda, meydanlarda gösteriler gerçekleştirildi. Bizler de artık halkın kabulünden bahsetmekten ziyade bu teknolojinin insanlığa yararlarını, daha iyi bir dünya için önemli bir seçenek olduğunu anlatıyoruz” şeklinde konuştu.
Bilimsel gerçeklere dayalı bir nükleer yol hikayesi anlattıklarını belirten Biçer, sorgulayan ve bilimsel gerçeklere inanan insanların nükleer algısında pozitif değişimi oluşturacaklarına inandığını da sözlerine ekledi.